KAVİM AHMET ÜMİT

By Booksfer
0
(0)
36 2525
Ödənişsiz
-

“Genzini yakan koku uyandırdı onu. Bu kokuyu tanıyordu. Yıllarca kapalı kalmış bir kilisenin kokusu. Kilisede yakılan kandillerin, ufalanan taşların, eriyen mermerin, çürüyen ahşabın, yıpranmış sayfaların, küflenen cesetlerin kokusu. Dehşete düşmesi gerekirdi ama sadece çevresine bakındı. Usulca kımıldayan siyah bir leke gördü. Biçimsiz, belirsiz bir leke… Simsiyah bir siluet… Gülümsedi lekeye. ‘Mor Gabriel,’ diye mırıldandı. Leke yaklaştı, yaklaşınca insan cismine bürünüverdi. Siyahlar içinde bir insan. O insan başucuna geldi, kulağına fısıldadı: ‘Beni tanıdın mı?’ ‘Mor Gabriel/ diye mırıldandı yine. Ağzından Mor Gabriel sözcükleri dökülürken müziği duydu; derinden, çok derinden gelen bir ayin müziği. Bilmediği bir dilde yinelenen tutkulu bir mırıltı, kendinden geçmiş birinin söylediği bir tekerleme. Aynı anda haçı fark etti. Gümüşten bir haç. Adam haçı elinde mi taşıyordu, yoksa göğsünde mi, anlamaya çalışırken, boşluğu ikiye bölen bir parıltı yandı söndü. Bir acı hissetti. Parıltı yeniden yandı söndü, acı kayboldu, bütün bedenine bir rahatlık yayıldı.” Nazmi’nin genis alnında ölgün bir parıltı var, çukura kaçmıs gözleri karanlıkta…”Başını öne eğme” diye uyarıyor Ali. Öfkeli değil, görevini yapan bir polisin olağan otoriterliğini taşıyor sesi. Nazmi’nin karsı çıkacak hali yok, usulca kaldırıyor başını; sevincini yitirmiş ela gözleri çıkıyor ortaya Işık sert gelmiş olmalı, gözlerini kırpıştırıyor. Yüzünde en az iki haftalık sakal. Sakal çizgisinin basladığı yerden bir parmak yukarıda,sol göz çukurunun altındaki yara, siyahi bir leke gibi duruyor. Sorgu odasının sessizliğini bizim Ali’nin sözleri bozuyor. Eliyle masanın üzerindeki siyah Browning’i göstererek:”Kendini de bununla mı vurdun?” diye soruyor.Nazmi’nin ezik bakışları önce Browning’e, sonra Ali’ye dönüyor. Başını usulca sallayarak onaylıyor.

İncələmə tapılmadı!

Bu məhsul üçün şərh tapılmadı. İlk şərhi yazın!