BAUDOLİNO UMBERTO ECO

0
(0)
8 1231
Ücretsiz
-

Zeki ve dile kabiliyeti olan bir oğlan çocuğu Baudolino, onu yaratan ve beş dili ana dili kadar iyi konuşan Umberto Eco'ya benziyor. Amerika'da bu ay yayına giren kitabın kahramanı Baudolino, Eco'nun aklına 1960'lı yıllarda takılmış. "Bu sihirli palyaço sonunda Baudolino adlı romanımda hayat buldu," sözleriyle kahramanına duyduğu tutkuyu ifade eden Eco, Baudolino'ya "yalancı" denilemeyeceğini, yalancıların şimdiki zaman ve geçmiş hakkında yalan söylediklerini halbuki Baudolino'nun gelecek hakkında yalan söylediğini, bu açıdan ancak öngören bir dahi olabileceğini savunuyor. Dile olan kabiliyeti ve konuşkanlığı sayesinde kısa sürede İmparator Frederick'in beğenisini kazan Baudolino, kendini Doğu'nun ötesinde cennetten farksız olduğu söylenen bir krallığın yolunda bulur. Hikâyesine, babasının intikamını almak için ilk kez elini kana buladığını iddia ederek İstanbul eteklerine kapaklanır vaziyetteyken başlar Baudolino. Dildeki becerisini bir türlü yazıya aktaramaz: "Allah kahretsin equus muydu yoksa equum muydu," diye söylene söylene, pek çok kelimenin üzerini çizerek devam eder hikâyesine. Konuşurcasına bir hızla... "Mamma mia, hainlerin niyeti beni öldürmekti!" gibi nidalarla. Hayatının büyük kısmını "mükemmel bir dil arayışına" adayan Eco'nun yarattığı kahramanın yazma serüveni bu çalışmasının bir sonucu. Mükemmel bir dil ütopyasını olduğu kadar mükemmel bir ülke ütopyasını da irdeliyor Eco yeni romanında. Prester John hikâyesi romana bu yüzden karışmış: "Ütopyaların tarihi işlevi, insanların ütopyayı bulma ya da yaratma arzusu olmuştur. Thomas More'un ideal siyasi düzeni ya da Ponce de Leon'un gençlik çeşmesi buna örnektir. Portekizliler Prester John'un krallığı hayali ile yola çıkıp Etiyopya'yı buldular - Afrika'nın ortasında bir Hristiyan cenneti. Prester John'u bulduk dediler. Sonra uzun süre imparatoru Prester John olarak isimlendirdiler. Ama o kadar heyecan verici olmadı. Çünkü orada yaşayan zavallılar çok fakirdi. Aradılar, buldular ve ilginç olmadı... Şimdi ütopya artık bir yer değil, çünkü keşfedilmeyen bir yer kalmadı. Siyasi sistemler açısından son ütopya 'Marksizm'di diyebiliriz. Ama küçük ütopyalar mevcut. Waco, Bin Laden'in ütopyası türünden. Hitler'in ütopyası vardı. Pasifist hareketlerdeki ütopyadan bahsedebiliriz. Evrensel barış arayışı da muhtemelen bir ütopyadır. Yani ütopyaları gerçekleştirmenin peşine düşen insanlar hâlâ mevcut. Küreselleşmeye karşı harekete ütopya diyebiliriz mesela. İyi ütopyalar dahi tehlikelidir. Thomas More bize mükemmel bir toplum ütopyası vermiştir, kitabını okursanız yaptığı şey tümüyle Stanilizm'dir. Öyle bir toplumda yaşamak dehşet vericidir... Prester John mektubu da bir ütopya metniydi. Onu bir araç olarak kullandım." 22 Ekim 2002 Salı, Milliyet Kültür ve Sanat

İnceleme bulunamadı!

Bu ürün için yorum bulunamadı. İlk yorumu siz yapın!