Tina Craig, Mutsuz bir evliliğin demir parmaklıkları arasına hapsolmuş, kocasından şiddet gören genç bir kadındır. Tek istediği kendisine işkence eden kocasından kaçmak olan kadın para biriktirmeye başlar. Hayali kocasından kurtulacağı günü özlemle beklemektedir ve inanmaktadır. Çalıştığı hayır kurumuna gelen paketin içinde bulduğu şeyin, onu bambaşka bir sürüvene sürükleyeceğinden habersizdir. GİRİŞ O , küçük şeylerden zevk alırdı. Mesela, bir çiçekten diğerine uçarken vızıltılı sesler çıkaran ve işini tamamlarken aslında insanlara hizmet ettiğinden bihaber olan kocaman, tüylü yabananlarmı severdi. Bostanda yetiştirdiği ıtırşahilerin keskin kokulan ve mükemmel renkleri, onların yerine yenilebilecek sebzeler ekmesine hep engel olurdu. Tabii, bir de yapacak bir sürü işi olmasına rağmen itiraz etmeden gül tarhlanna gübre eken, bir yandan da ağnyan sırtını kaşıyan kocası vardı. Kadın, yerdeki birkaç yabani otu koparmak için yere eğildiğinde, torununun o cılız, sıcak ve güven dolu elini ellerinde hissetti. Bu, ona keyif veren, yüzüne her zaman gülücük konduran ve kalbinin hızla çarpmasına neden olan şeylerden biriydi. “Ne yapıyorsun, büyükanne?” Arkasına dönüp sevgili torununa baktı. Küçük kızm yanakları öğlen güneşiyle beraber pembeleşmişti ve minicik burnuna toprak bulaşmıştı. Mendilini çıkarıp nazikçe lekeyi sildi. “Şu otlan temizliyordum sadece.” “Neden ki?” Bunu bir an için düşündü. “Şey, çünkü onlar buraya ait değiller.” “Ah. Nereye aitler o zaman?” “Bunlar sadece ot, canım. Hiçbir yere ait değiller.” Torunu, alt dudağını büzmüş ve kaşlarını çatmıştı. “Böyle söylememelisin, büyükanne. Her şeyin kendine ait bir yeri vardır.” Kadın gülümsedi ve kocasına doğru bakarak çocuğun başına nazikçe bir öpücük kondurdu. Eşinin bir zamanlar siyah olan saçlarına şimdilerde aklar düşmüştü ve yüzündeki kırışıklıklar iyice belirginleşmişti. Yine de yıllar ondan çok şey alıp götürmemişti. Kadın, her gün onunla karşılaştığı için şükrediyordu. Bütün o imkânsızlıklara rağmen yollan kesişmişti ve şimdi birbirlerine aitlerdi. Torununa doğru döndü. “Haklısın. Haydi, onlan tekrar yerlerine dikelim.” Toprağa küçük bir delik açtığı sırada çocuklardan ne çok şey öğrenildiğine, onların aklının ne kadar çok hafife alındığına ve hatta göz ardı edildiğine hayret etmişti. “Büyükanne?” Torununun sesi, onu daldığı düşüncelerden uyandırdı. “Evet, tatlım.” “Büyükbabamla nasıl tanıştınız?” Ayağa kalkıp, küçük kızın elini tuttu. Minicik suratına düşen altın renkli saçlarını gözlerinin önünden çekti. “Eh, bir düşünelim. Bu uzun bir hikâye…” Kathryn Hughes,sizi yürek burkan dramatik bir yolculuğa çıkarıyor. Alın yazıları kalp kırıklıkları, acı ve gözyaşı ile yazılan iki kadının, umud ve Mutluluğa yolculuğuna bir bilet de bizler alalım.
No reviews found!
No comments found for this product. Be the first to comment!