KURT KANUNU KEMAL TAHİR

0
(0)
6 1768
Free
-

Kurtlukta düşeni yemek kanundur” korkusunu her an enselerinde hissederek yaşayan köşeye kıstırılmış, kendileriyle ve geçmişleriyle, içinde bulundukları zamanla hesaplaşan insanları anlatıyor Kemal Tahir, Kurt Kanunu’nda. Cumhuriyetin en bunalımlı dönemlerinden biri olarak değerlendirilen “İzmir Suikasti” olayına karışan ve karıştırılanların dramı olarak da okunabilecek roman, İttihatçılar arasındaki iktidar kavgasını ve tasfiye sürecini de acımasız bir yalınlıkla ve özeleştiriyle ortaya koyuyor. Esir Şehir Üçlemesi’nde taşıdığı umudu Yol Ayrımı’nda yitirmeye başlayan Kemal Tahir, Kurt Kanunu’nda mücadelenin kime ve neye karşı yapıldığının pek de öneminin kalmadığı günleri “hayal kırıklığını satır aralarına gizleyerek” ustalıkla betimliyor GİRİŞ İttihatçıların ünlü fedailerinden Abdülkerim Bey soluğunu tutuverdi.«Ne var? Nedir o?..»Bir polis koşuyor… Meçini kalçasına bastırmış… Vapura koşuyor. Abdülkerim Bey sendeledi, omuzu üstünden kapıya baktı. Bir yere tutunmak ister gibi debelenerek dirseğiyle emektar parabellum’unun katığını buldu. Yana kayıp dışardan görünmemeğe çalışarak rıhtımı gözetledi. Polis, kalabalığı yarmaya uğraşıyordu. Yavaşlamıştı. «Savuşmalı…Yakaladılar mı söyletir Ekrem… Söyletir hemen… Ekrem, İstanbul polismüdürü… Askerden geçme… Süt ki… Zehir! »Merdivene yaklaşıyor herif.. «Ötekiler nerede peki? Yok başka kimse… Yalnız mı bu?.. Bir kişi mi göndermişler, Ziya Hurşit’i tutmaya?.. Laz İsmail’den, Gürcü Yusuf’tan haberleri mi yok? Olmaz öyle şey!..» Elini sigara paketine götürdü. «Kaptana haber yetiştiriyor, gemiyi kaldırmaması için…» Gözlerini kırpıştırarak, çaresizlikle tepindi. Bir an, içerdeki Rumçocuğunu Ziya Hurşit’e koşturmayı duşundu, «Vursun polisi… Dayasın kaptanın sırtına tabancayı… Alsın gitsin vapuru… Napacaksa yapsın, yarsın çıksın…» Seslenecekti, tuttu kendini irkilip… «Hay Allah! Olmaz ağızdan haber yollamak. Şüphelenir oğlan, şüphelendi mi temizlemek gerekir!» Polis,vapuru geçip hızlı hızlı uzaklaşınca, sanki bu, akıl almaz bir şeymiş gibi gözlerini şaşkın şaşkın kırpıştırdı. Tere batmıştı. Ürperdi. Esintisiz havanın fırın sıcaklığına rağmen teri buz gibiydi. Yutkundu. Gırtlağı kurumuştu.Gülmeye çalıştı. Suratını buruşturabildi. Farkına varmadan korkusu öfkeye dönüyordu. Saata baktı. «Neden kalkmaz bu batasıca? Ne bekler?» Kibriti hışımla çakıp sigara yaktı. Denize çarpan haziran güneşi gözlerini kamaştırıyordu. Daha on dakka vardı, Gülcemal’in kalkmasına… Budalalık etmişti buraya gelmekle… Küpeşteye birikenlerin arasında Ziya Hurşit’iseçmeyeçalıştı. Gemi kalkana kadar kamaralarından çıkmamalarını tembihlemişti oysa… Hava enikonu tütüyor, görmeyi güçleştiriyordu. Canı kahve istedi. Rum oğlana seslenecek yerde, saatına baktı. «Sekiz dakika var…» Bir çan çaldı. Merdivenden telâşla inmeye başladı geçirmeciler…

No reviews found!

No comments found for this product. Be the first to comment!