Yarı otobiyografik bir roman. Sovyetler Birliği henüz dağılmamış. Türkiye’de askeri diktatörlüğün en karanlık günleri. Moskova’daki uluslararası okulda eğitim gören Türkiyeli devrimciler. Askeri diktatörlüğün istihbaratçıları onların peşinde. Ve karlar üzerinde bir cinayet. Cinayet sorgusuyla başlayan iç hesaplaşma. Hayatın anlamı nedir? Gerçeği kim temsil ediyor? Sadece Türkiye Komünist Partisi’nin değil, uluslararası devrimci hareketin bir dönemine de farklı bir bakış. “Mehmet koruluğun sınırındaki dereye geldiğinde, Leonid yine yaklaşmıştı pencereye. Ama Mehmet onu görmedi. Gözleri geçeceği derenin üzerindeki küçük köprüye takılmıştı, yerler buzdan parıldıyordu. Köprüye doğru bir adım atmıştı ki, ayağı kaydı. Düşmekten son anda tahta korkuluğa tutunarak kurtuldu. Doğrulup yeniden yürümeye başlayacaktı ki, arkasında birinin varlığını hissetti. İrkilerek başını çevirmeye çalıştı ama geç kalmıştı; derinden gelen bir ses duydu, aynı anda sırtında şiddetli bir darbe hissetti; hızla öne savruldu ama elleri hâlâ korkuluklarda olduğu için yere düşmedi. Başını çevirip vuranı görmek istedi, başaramadı. Bakışları usulca aşağı, göğsüne kaydı, hiçbir şey göremedi. Ama sırtındaki ağırlık hissedilmeyecek gibi değildi. Birkaç saniye ayakta kaldı, başı dönüyor, kusmak istiyordu. Engellemek istedi, başaramadı, ağzından koyu bir sıvının boşaldığını fark etti. Elleri korkuluktan çözüldü, yüzüstü yere yıkıldı. Düşerken başını köprünün buzlanmış tahta döşemesine çarpmıştı, ama hiç acı duymuyordu. Yalnızca hızla uzaklaşan birinin ayak seslerini işitti.” BİRİNCİ BÖLÜM ÖZETİ Moskova’nın kuzeybatısındaki Kurkino köyünde, yabancı ülkelerden gelen öğrencilerin kaldığı sitenin nöbetçi kulübesinde, her zamanki görevlinin yerinde Viktor ile Nikolay oturuyordu. Kardan yansıyan ışık kulübenin camlarına vuruyor, sigara içmekte olan adamların yüzünü mavi bir aydınlığa boğuyordu. Nikolay, kadranı neredeyse bileğinin üstünü tümüyle kaplayan saatine bakarak söylendi: “On buçuğa geliyor. Bu saatten sonra kimse dışarı çıkmaz. Biz niye bekliyoruz hâlâ?” Daha iri yapılı olan Viktor soruyu yanıtlamadı. Arkadaşının tavrına bozulduğu her halinden belliydi. Bu yeniyetmeyi niye vermişlerdi ki yanına. Toyluğuna bakmadan bir de ukalalık yapıyordu. Sigarasından derin bir nefes çekerken, “Artık konuşmasa” diye geçirdi aklından. Ama yeni yetme Nikolay, alnını kaşıyarak sürdürdü sözlerini. “Yıldırım’ın, mesajı buradaki öğrenciler için bıraktığı bile belli değil.” Viktor’un sabrı taşmak üzereydi. “Bu bölgede Türklerin bulunduğu başka bir yer biliyor musun?” dedi. “Mesajı alacak kişinin Türk mü olması gerekiyor? Azerileri niye araştırmıyoruz?” “Saçma” dedi Viktor, sinirlendiğini gizlemeye gerek duymadan.
İnceleme bulunamadı!
Bu ürün için yorum bulunamadı. İlk yorumu siz yapın!