Gittin! Seni benden, beni senden koparttılar! Kahpe bir intihara dönüş bileti gişedeki Azrail! Tımarhanelere kaldırdılar beni, kollarıma kocaman serum şişelerinde gözyaşları bağladılar! Başlamadan bitti aramızdaki her şey! Sen, “Bitti” bile diyemedin “Başlayan şeyler bit(t)er, ben seni sevmeye başlamadım ki…” derdim! Bitti! Her bitiş yeni bir başlangıcın fragmanıydı! Aramızdaki sıradağlar gibi duran aşılmaz engel “Biz arkadaşız…” diye başlayan o çocukça masal değil, gözü dönmüş psikiyatristlerin yazdıkları ufacık bir kâğıt parçasıydı: “Şizofrenik semptomlar.” diye başlayan ve “gözlem altında tutulmalı!” emir kipiyle noktalanan! Ey Kâri! Şimdi dinleyeceğin her şey yalandır. Yalan. Yalan. Yalan! Bir yalanın utana utana gerçeğe dönüşmesi, tüm gerçeklerin arsızca yalana dönmesi ve neyin gerçek neyin yalan olduğunun artık hiçbir öneminin kalmadığı bir kaosun hikâyesidir. Kocaman, hiçbir şeyle tanımlanamayacak kadar büyük bir acının hikâyesi… Uyandı İstanbul yaşanmadan biten büyük bir aşkın acı dolu haykırışlarıyla! Uyandı Boğaz, uyandı İstanbul’un büyük oğlu Kadıköy, uyandı küçük kızı Üsküdar, uyandı Kız kulesi, uyandı meydanlar, insanlar, evler ve boyunları bir ihaneti yeniden yaşar gibi bükülen ağaçlar… Uyandı İstanbul çift müezzinin avaz avaz çığlıklarla okuduğu tek salayla… Sanılmasın ki şehirler cansızdır, ruhları tüm insanların ruhunu ezer geçer! Sanılmasın ki nefes almaz İstanbul, sanılmasın ki âşık olmaz! Elbette bir isim yazıyor nüfus cüzdanımda; Cenk diyorlar adıma, ama ben hatırlamıyorum bu adı en son ne zaman kullandığımı bile! Tek başıma birinci çoğul şahısım sanki! Zaten burada anlatılan tüm hikâyelerin isimleri farklı olsa da kahramanları aynı, mekânları ve zamanları aynı… Bana ihanetten bahsetme, ruhlarımızı esir almışken bilinmeyen şehirlere giden yol levhaları! Gözyaşlarına boğulup hıçkıra hıçkıra karanlığın orta yerine kusma tüm kusurlarını! “Aldattım seni!” diyorsun, “Buna mecburdum! Beni buna sen mecbur ettin!
İnceleme bulunamadı!
Bu ürün için yorum bulunamadı. İlk yorumu siz yapın!