Şu, bütün hayata kuvvet veren. Tüm ormanı kucaklayan, şu arkası karanlık ağaçların yanına, usulca girebilsem. Şu zırva dünyadan kurtulup, karanlıklara gömülü köyün ardındaki ormanların içine… Kuşlar geliyor, o dünyanın en guzel ağbisi, işte bak okuttu seni, öğretti sana, soylu bir mesleğin oldu, sakın ağlama! Başka bir serinliği var ağaçların, çiğ damlaları başka, kurumuş kuş tüyleri başka, yabancısı olmadığım bir yer. Geniş bir düzlük saklıyor içinde. Orada simsiyah gözlü yorgun atlar olmalı, çok çalışmışlar, koşmuşlar, kardeşlerini, ailesini utandırmamış, aç koymamış.Yol uzuyor, meşhur laf, hayat devam ediyor diyor birileri. Arkası karanlık ağaçlarla aramda bir perde, bir cam. O kadar sildim ki bu camı… Bir gun ben bile farketmeden, dalgınlıkla kırıverip gidebilmek için; çocukluğumdan beri gölgesi sırtına yerleşmiş arkası karanlık bu ağaçların yanı başına… Üniversite yıllarında etliye sütlüye karışmayan, siyasal, aktüel konularda hiç konuşmayan, sis gibi, uzak beyaz bir arkadaşımız vardı.Kül saçlı, mumyüzlü… Sessizliği derin bir ıstırabın iniltisi mi, yoksa beli bükülmüş zavallı,sarp bir yoksulluğun karlı beyaz resmi mi… Ruh gibi, hayalet gibiydi Macit! Ya da uzak uzak yerlere gelin gitmiş gibi. Bizim gibi, Âdem ve Havva’nın soyundan gelmediğinden eminim. Hanım hanımcık bir çocuk. Teolojik bir yanlışlık sonucu melekler katından doğrudan aramıza katılmış olmalı.Birbirinden zarif, ıssız yıldızların bir yerinden, bu çirkin hayatımızın ortasına tepetaklak düşmüş olmalı. Geceleri, yurtta kaldığı odasının yağlı perdeleri,hiç silinmemiş kara bir kirle kapanmış penceresinden hep karanlığa diker gözlerini, gündüzleri, başı bir yana eğik hep yere bakar! Sessiz, unutulmuş, kireçten bir dağ! Rüzgârda hiç kımıldamayan karnı çürük kabarcıklarıyla kararmış eski bir ağaç gibi. Suyunu sürüklemeye halikalmamış, önü kesilmiş nehirler gibi.
İnceleme bulunamadı!
Bu ürün için yorum bulunamadı. İlk yorumu siz yapın!