Birbirine taban tabana zıt iki yürek... Biri aşkı dokunuştan ibaret sanıyor, diğeri dokunmadan aşkı yaşıyor. Bir arada olmaları imkânsız çünkü BİRİ DOĞARKEN DİĞERİ BA TİYOR. Aşk neydi maşuk için? Eline bir kadeh alıp semaya bakarak hayal kurmak mı, yoksa teheccüt namazını eda edince elini semaya kaldırıp, hayal ettiğin kişiye duâ etmek mi? Yoksa Allah'ın sevgisini kaybetmemek için uzaktan sevmek miydi? Onu hatırladığında gül kokardı hayalleri. Elini tutmadan atardı yüreği ve yüreği çarptıkça titrerdi umutları. Hiç el ele tutuşmamışlardı, uzun uzun bakışmamış, konuşmamışlardı belki. Ama beklerdi onu... Gün boyu oruç tutup, ezanın ilk sesini duyduğu anki gibi hevesle ve sabırla beklerdi yollarım. Mesela çatık kaşlarının ona nasıl da güzel bir hava kattığını bilemeyecekti hiçbir zaman. Sesinin, yüreğinin ritmini bozduğunu, varlığının tatlı bir mahcupluğa sebep olduğunu bilmeyeceği gibi. Onun geleceğini duyduğu vakit, heyecandan uyuyamadığı gece uykularını. Her telefon sesinde yerinden sıçramasını da. dokunuşundan evvel, sesinden etkilenip bağlanmasını da... Uzakken yakın, yakınken en uzak kişi olmaktı belki aşk. Ezan okununca hissettiği manada saklıydı tutkuları. Eli semaya kalkınca bir köşeye sıkıştırdığı adına sır sürmekti belki umutları. Fatih'in İstanbul'u fethederken duyduğu coşkuyu duymaktı belki de sinesinde. Aşk neydi maşuk için, sevip de dokunamamak mıydı? Dokunup da, sevememek mi?
İncələmə tapılmadı!
Bu məhsul üçün şərh tapılmadı. İlk şərhi yazın!