Kaiken’in zamanı geldi Doğan güneş karardığında, Geçmiş, çıplak bir kılıç gibi keskinleştiğinde, Japonya artık bir anı değil, kâbus ve korkular olduğunda, Kaiken’in zamanı gelmiş demektir. Korkmak Yağmur.Tüm zamanların en berbat haziran ayı. Birkaç haftadan beri aynı gri gökyüzü, aynı yağmur, aynı soğuk hava, yani aynı nakarat. Ve daha da kötüsü hâlâ gece. Başkomiser Olivier Passan,namlusuna mermi sürdükten sonra Px4 Storm SD’sini emniyet mandalı açık bir şekilde dizlerinin üstüne koydu. Sol eliyle yeniden direksiyonu kavradı,diğer eline iPhone’unu aldı. Dokunmatik ekranda GPS programı çalışıyor,alttan vuran ışıkla aydınlanan yüzü bir vampirin yüzünü andırıyordu.– Neredeyiz? diye homurdandı Fifi. Lanet olsun, burası neresi? Passan cevap vermedi. Arabanın farlarını söndürmüş, etrafı güçlükle görerek ağır ağır ilerliyorlardı. Borgesvari dairesel bir labirentte gibiydiler. Sayısız girişe, geçide, dolambaçlı yola açılan, gizemli bir merkezi koruyormuşçasına kendi çevresinde dolanan bir Çin Seddi gibi, davetsiz misafirleri dışarı püskürtmeye hazır tuğla örülü, pembemsi sıvalı, eğri büğrü duvarlar. Labirent, SKB (Serbest Kentsel Bölge) olarak sınıflandırılan semtlerden biriydi. Stains’de, Le Clos-Saint-Lazare’daydılar.– Burada bulunma yetkimiz yok, diye mırıldandı Fifi. Seine-Saint-Denis Bölge Polisi öğrenirse…– Kapa çeneni! Passan dikkat çekmemek için koyu renkli giysiler giymesini istemişti. Amasonuç ortadaydı: Polisin üzerinde bir Hawaii gömlek ile kaykaycıların giydiği kırmızı bir şort vardı. Olivier onunla buluşmadan önce Fifi’nin neler yuttuğunu bilmemeyi tercih ediyordu. Votka, amfetamin, kokain… Kuşkusuz üçü birden. Direksiyonu bırakmadan arka koltuğa uzanıp kurşun geçirmez bir yelek aldı; kendi ceketinin altında da aynısından vardı.– Giy şunu.– Gerek yok.
No reviews found!
No comments found for this product. Be the first to comment!