Âşık olduğun zaman, derin bir okyanusa yüreğinden bir parça söküp atmış gibi hissedeceksin.Seni sarıp sarmalayan tek şey kan ve tuz olacak.” Kan ve Tuz… Ash Larkin’in annesinin, uzun süredir kaçtığı ruhani halkına geri dönmeden önce ağzından çıkan son kelimelerdi. Annesini arayan Ash’in yolu Quivira’ya düştüğünde, zamanın ötesindeki bu kasabada uğursuz ve kadim bir şeylerin varlığı onu tutsak etmişti. Ash bir yandan, atalarından kalan, kavuşamayan âşıklarla ve ölümle, simyayla ve ölümsüzlükle bezenmiş anılarla başa çıkmaya çalışırken, bir yandan da sırlarla dolu ve kan bağıyla yasaklanmış Dane’den uzak durmaya uğraşıyordu. Bu esnada Quivira halkı 500 yıldır süregelen bir törene hazırlanırken, Ash sadece annesini kurtarmak için değil kendisi için de savaşmak ve çok geç olmadan Quivira hakkındaki gerçekleri ortaya çıkarmak zorundaydı. Tamamen kan ve tuzla sarıp sarmalanmadan önce… Ölü Kız Mutfak Masamızın üstünde tepe taklak asılı duruyordu. Halatlar, avizeden sallanan cesedin ayak bileklerine gömülmüştü. Göğsünden süzülen kan, kolu boyunca uzanan ince bir çizgiyi takip ederek avuç içindeki o tanıdık, buruşuk yara izini aştıktan sonra narin parmak ucunda toplanıyordu. Bir an için orada titreşiyor, monoton ve cansız tıkırtılarla masaya damlıyordu. Kan birikintisi neredeyse erkek kardeşimin kâsesine ulaşacaktı. Kâseyi oradan çektim; pirinç sütü ve tahıl gevreği masaya saçıldı. “Ash,” diye bağırdı tıka basa doldurduğu ağzıyla. Kaşığı havada kalmıştı. “Daha onunla işim bitmemişti.” Ona aldırış etmeden çamura benzeyen, dişsiz ihtiyarların ağzına layık tahıl gevreğini lavaboya döktüm. Onu göremeyeceğini bilsem de ölümün kardeşime dokunmasına asla seyirci kalamazdım. Ölü kızlar sadece bana aitti.
No reviews found!
No comments found for this product. Be the first to comment!